Bedenin Kirasından, Aklın Kirasına

Bazen metni yazarsın, sonra o metne başlık atman gerekir. Bazen de böyle. Benim aklıma evvela başlık geldi.
Bedenin kirasından, Aklın kirasına... Bir beyaz yakalı hikayesi.

Endüstride bu durumu otomasyon üzerinden açıklıyorlar. Ancak ben daha sığ bakacağım konuya. Özellikle ülkemizdeki iş yaşamı üzerine birkaç mevsimlik laf salatası koyacağım sofraya. Bu yazılanlar daha çok beyaz yakalı çalışanları ilgilendiriyor.

Salgın hastalık dönemine kadar iş hayatındaki en temel kural, saatleri belli bir zaman aralığı içerisinde bir kart basarak ya da parmak izi okutarak (parmak izi de kaldırılıyor artık jet hızıyla), sabah ofise gidilir, öğlen arası yemek yenir, akşam kart basarak vs ofisten çıkılır. Sonra bu sürecin arasına öğle öncesi ve öğle sonrası mesainin tam ortasına çay/kahve/sigara molaları eklendi. Ama temelde şu vardı. Sabah ofise gidilir. Akşam ofisten eve gidilir. İşverenle olan anlaşma, iş konusu ne olursa olsun bedenin kiralanması yönündeydi. Çünkü işveren sabah sizi masanızda görmek istiyordu. Hatta kim gelmiş kim gelmemiş, kim neler yapıyor kameralardan izlenir bir de (zevklidir eminim). Mesai vaktinde ne yaptığınızla tabii ki ilgileniliyor. Her bölümdeki insanların işlerine göre görevleri var. Ama asıl konu olan, ilk dikkat edilen sizin sabah 9'da ofiste olup, akşam 18'e kadar ofiste kalmanızdır (saatlere takılmayın). Sylvester Stallone'un oynadığı Tulsa King dizisinde (diziyi izlemedim, izleyeceğim), araba kullanırken yanındakine söylediği şu sözlere bakın:

"Sence ne okuduğunu umursayan var mı? İngilizce edebiyatı, biyoloji, her neyse... Üniversite diplomasının tek amacı, muhtemel işverenine, dör yıl boyunca bir yere aralıksız gittiğini göstermek ve bir dizi görevi yeteri kadar iyi ve zamanında yaptığını kanıtlamaktır. Yani eğer seni işe alırsa, bir ihtimal her gün oraya gideceğini ve işini batırmayacağını bilecek."

Nasıl? Burası için hala gerçek değil mi? Belli başlı spesifik ana dallar dışında, tıp ve hukuk gibi, bazı mühendislik fakültelerini de içine katarak yazıyorum, ne okuduğunuzun çok önemi var mı? Asıl olay sizin belli dönemlerde düzenli işe gidip gitmediğinizdir.

Bu değişmeye başladı. Yıllar evvel. Ama en net anlaşılan kısmı salgın hastalık döneminde oldu. Sizleri her sabah içtimada görmek isteyen işverenler, ofiste kimse olmasa da herkesin evinde ya da başka farklı yerlerde çalışmanın mümkün olduğunu gördüler. Bazıları belki hala kabul etmiyor olabilir ama bu böyle. Bilgisayarlara sayaç yazılımlar eklendi. Uzaktan takip sistemleri geliştir vs vs vs. Önemli değil. Ofise gitmeden de oluyormuş.

Ama ofiste olursa şöyle oluyor, ofis dışında böyle vs vs girmiyorum bu tartışmalara. Ofiste çalışmakla evde çalışmak arasındaki olumlu olumsuz farkları burada yazmak istemiyorum. Benim derdim başka.

Asıl konu şu: Sabah 9'la akşam 18 arasında masasında, görevinin başında olan çalışanın aklının, fikrinin işinizde olduğuna, tüm benliğiyle iş kafasında olduğuna emin miyiz?

Uzmanlar en verimli çalışma vakitleri ile alakalı teknikler geliştiriyorlar. 25 dk tam odaklı çalış, sonra ara ver falan filan... Hepsi doğru. Ama herkes kendinin doktoru, mentörü. Her profilin farklı ihtiyaçları var verimli çalışmak için. Bütün mesai oturursunuz, ama bir küçük vakit öyle bir şey yaparsınız ki, sadece günü değil, belki haftayı kurtarırsınız.

İnsan beyni bir şeye odaklandı mı, işin içinden çıkamaması mümkün değil. Doğru teknikleri buradaki üstadlarım düzenli paylaşımlarla anlatıyorlar. Hatta onlarla bağlantıya geçip, çalışanlara hatta işverenlerin kendilerine verimli eğitimler organize etmek çok yerinde olur. Serkan Ekmen Hocam, Fırat Çakıcı Hocam hemen aklıma gelen üstadlarım. Ürün yerleştirme gibi, üstad yerleştirme olsun burada :).

Bedeni değil aklı kiralayın...
Hadi tartışalım aşağılarda :)

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

GamerMekanı

Reklam

300 X 250 Reklam Alanı
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği